20 Mart 2011 Pazar

Ilk dokunuşlar

Saat 6.00pm akşam meditasyonu. Yine bi zorlukla yerşelip oturmaya çalışma çabalarından sonra sessizlik içinde otururken ki çok da rahat oturamamışım sürekli biryerlerim ağrıyor ve kafamda sürekli olup bitenler geçiyor geçiyor... Kızıyorum kendime saçmasapan şeyler düşündüğüm için.konsantre olmalıyım, aklımı sakinleştirmeliyim ama bi an duruyorum ve yoo kızmıcam niye kızıyorum ki barışacağım artık kafama gelenlerle diyorum. Sonra başlıyorum aklıma gelenleri incelemeye, bir konuk-spiker tadında sohbet etmeye.

S. Mesleğiniz? Ne iş yapıyorsunuz?

B. Hımm yat tasarımcısıyım. Suyun üstünde ama büyük olanlardan. Küçüklerle ilgilenmiyorum, bizim işimiz daha büyük önemli projeler.daha büyük bütçeli. ( ooo ne de büyük bir kelime yat tasarımcısı, o kadar kocaman ki kendimi balon gibi hissediyorum. motoryat,süper yat, mega yat… insanların anlayamacağı ve erişemeyeceği bir büyüklük olduğu için kendilerini eksik ve aciz hissetmelerini sağlıyor ve bana ise onun bir parçası olmanın verdiği önemi)

S. Neden bu işi seçtiniz?

B. Üç neden söyleyebilirim. Birincisi birşeyler üretiyorum ve yeni bir şey ortaya çıkarmak keyif veriyor.

S. Ürettiğinde ne hissediyorsun?

B. Yaptığım şeyi görünce gururlanıyorum, kendimi iyi hissediyorum içten içe egom okşanıyor yaratıcılığımın görüntüsü karşısında.kendimi önemli ve büyük hissetmemi sağlıyor.
İkincisi birşeyler üreterek dünyaya katkıda bulunuyorum.
S. Ürettiğin şeyin bir amacı var mı?

B. Hımm aslında dünyaya bir katkısı yok. Zenginlerin gösteriş ve keyif yapması sadece. O sayede de bizlere ekmek parası. Dünyaya ne güzel bir katkı, daha çok kirletmek, daha çok tüketmek için. ne güzeellll.
Ve üçüncüsü para kazanmak için.

S. Her şekilde zaten yaşamıyor musun? Para kazanmak için çabalamaya gerek var mı? Yoksa tanrı zaten onunla bir olduğunda onu senin önüne getirmeyecek mi? Almak istediğin zaten hep mevcut evrende. Sadece gözlerin kapalı. Ve kimse sana söylemedi mi?

B. ……… Bir olduğumda ve doğru ifadesiyle gözlerimi açıp aslında bir olduğumuzu fark ettiğimde evet.

Tek yaptığım tanrının dünya üzerindeki suretini hissetmeye çalışmak. Gerçek aradığımız bu ama bütün etrafımızdaki “ben” kelimeleri bu hissi unutmamızı sağladı, kendimize kocaman dağlar yarattık, kalın duvarlar ördük dünyanın güzelliğini görmemizi engelleyen. Benim teknem, benim arabam, benim evim, benim memleketim, benim eşim benim sevgilim benim ailem, benim hayatım. Ahahaha benim hayatım. Sen kimsin sennnn önce onun cevabını ver.
Gerçek mi o gözler o eller o bacaklar o vücudun gerçekten sadece sen olduğunu mu zannediyorsun? Bedenin doğuyor, büyüyor yaşlanıyor ve ölüyor. Peki bedenin öldüğünde sende yok olacağını mı zannediyorsun? Yoksa evine döneceğini mi? asla yaşlanmayan asla bozulmayan her zaman aynı kalan ölümsüz şeyin ruhunla bütün bilincinle ve bütün o sevgi ve huzurla.
Dışarda kendimize benim …. im yapmaya çalışarak buna erişemeyeceğini daha kaç kere dünyaya gelerek anlamayı düşünüyorsun ki? Her dünyaya gelişinde olabilecek bütün seneryoları yazdın ve oynadın halbuki, zenginliğin en alasını da fakirliğin en dibini de gördün. Hala neyin hayali bu yaşadığın? Ve daha kaç kere göreceksin aynı rüyaları??? Sadece rüya etrafımızda gördüğümüz. Hepsi bundan ibaret. Başka bir şey değil. Taki rüya olduğunu anlayana kadar.

Ve bugün sabah O’na dokundum, bütün gerçekliğiyle bütünüyle içimde hissettim O’nu. Sabah 7 meditasyonu,dedim ya oturmayı yeni yeni öğreniyorum onun için çok ağrılı acılı oluyor. Doğru pozisyonu bulursan senden iyisi yok otur oturabildiğin kadar. Şans bu ya doğru noktayı yakalamışım kendime hayret ediyorum hiçbir yerim ağrımıyor diye. Mutluyum meditasyonuma konsante olmuşum keyfini çıkarıyorum, sabahki 2 saatlik yogadan sonra kafam bomboş huzur dışında hiçbir şey yok. Oturuyorum oturuyorum nefesimi kontrol ediyorum. Aklımda bir mantra tekrar ederek zihnimi sakinleşiyorum. Sonra vücudumu başka bi şekilde hissetmeye başlıyorum. Taş gibi oluyorum kaskatıyım aaa taş oldum diyorum.gerçekten taş olduğumu hissediyorum. Bir insan vücut yerine bir taş vücuduna sahibim. Aaa şaşkınlık içindeyim enteresan bi his. Nasıl bir his olduğunu anlamaya çalışıyorum. O kadar da kötü değilmiş diyorum ama sadece birşey gelip seni hareket ettirene kadar o da şanslıysan aynı yerde duracaksın. Zor olsa gerek ama gene de keyifliymiş. Bu düşünceler içindeyken bi ses. “Sen taş değilsin ben senim, ben senim…”ooo yüce Tanrım nasıl bir his bu. O bütünün parçası olma hissi. Ve hepsine sevgi ve huzur duyma. O anlatılmaz herşeyin üstünde bir aşkla hissedebilmek bunu.

Bugünün sonunda bütün kalbimle ve ruhumla artık biliyorum ki hiçbir şekilde eski yaptığım işi yapmayacağım, asla geri dönmeyeceğim ve hiçbir şekilde o senaryoyu izlemeye devam etmeyeceğim. Çünkü o perde artık bütün gerçekliğini yitirdi ve makara tekrar izlemem için başa bir daha dönmeyecek. Ne mutlu bana. Şimdi ise vizyondaki filminin konusu, tanrının bitip tükenmeyen ölümsüz aşkını ve huzurunu bütün hücrelerimde hissetmeyi ve o şekilde yaşamayı öğrenmek.

Keyifli seyirler.
20.03.2011 Swami Rama Sadhaka Grama Ashram,Rishikesh (ve Happy Holy)

1 yorum:

  1. yapmayacağım geri dönmeyeceğimler nasıl güzel ve büyük bi oyun:)) sen yap planlarını O nasılsa gülüyor:) perde gerçekliğini yitirdi dediğin an:)

    ama diğer taraftan "burdan" görünen hah sonundalık:) ne güzel OLmuşsun sen:)

    YanıtlaSil