26 Aralık 2011 Pazartesi

Sürprizzzz

Bir anda değişik şeyler olmaya başladı hayatımda. İçimden fotoğraf diyordum ya bir süredir, şimdi dışımda da oluşmaya başladı...yeniden ve yeniden...ve geldiği şekliyle kabul ederek bıraktım kendimi ellerine.
En güzel süpriziyle dün çıktı karşıma...
Kim tahmin ederdi alakasız zamanda ve bir o kadar alakasız bir mekanda gençliğimin o içimi heyecanlandıran, nefesimi kesen fotoğraf ustalarıyla tanışacağımı...ve bütün güzellikleriyle sonsuz açacaklarını kalplerini... içime bakıyorum hala öyle heyecanlı ki...
Bu fotoğrafın bütün benlik ve bilgilik kalıplarından öteye geçmiş, ruhu besleyen hali olmalı. Karşılıklı o hal oluştuğunda ise dünyanın tarifsiz güzelliği. Güzelliğimiz birleşiyor içimde ve yerini sonsuz bir neşeye bırakıyor...

Bodrum'a teşekkürler ediyorum verdiği mükemmel hediye için...

26.12.2011 / Bodrum

22 Kasım 2011 Salı

Yüzleşme

Allak bullak oldu yine içim. Kavuşamama buhranları, korkularımla yüzleşmelerim, kaçışlarım hepsi bir anda infilak etti içimde.
Aşk diyorum öyle derinden yakıyor ki kalbimi. Biliyorum ki onu sevmek aslında kendimi, onu yaratanı, yaşadığı dünyayı, herşeyi bir bütün olarak sevmek. Evet çok üzülüyorum, anlatamıyorum ne kadar içimin yandığını. öyle bi sevgi ki aslında ona baktığımda onu bile görmüyorum. varlığının her zaman benimle birlikte olduğunu bile bile. o ki zamana ve mekana bağlı olmayan uçsuz bucaksız huzur diyarı, güzel kalpli can dost. öyle kolay ki onun yarattığı güzel mekanda huzur içinde onunla kalmak. o kadar kolay ki kaçmak bütün geçmişten ve gelecekten. bu yaşadığım yerden, bütün korkularımdan kaçıp ona sığınmak istemem, yüzleşmekten kaçmam.
evet çok seviyorum ama onun da beni o kadar sevdiğini ve sonsuza kadar seveceğini neden inanmak istemiyo kalbim? yine başa dönüyo senaryo. korkularımından kaçıp sığındığım şey nasıl aşk olabilir ki?

Ayrılık yokken nasıl kavuşabiliriz ki. ayrılık sandığım şeyin bizi ayıran tek gerçeğin korkularım olduğuyla yüzleşmem,canımın yanacağı korkusuyla yüzleşmem,aradığım şeyi bulamayacağım korkusuyla yüzleşmem...

10 Kasım 2011 Perşembe

11.11.11'e 1 kala...


Herşey “1” e dönüşüyor işte...
Kimisi biliyor, kimisi hissediyor, kimisi olduğu hal içinde öylece oluveriyor işte. Ama en güzeli hep beraber “Bir” oluyor.

Benliğin, Mutlak bütünlükle hizalanması 11.11.11.
Ne demek bu? Bana sorarsanız doğmak ve ölmek arasında geçen kısa süreli Dünya ziyaretlerini gerçekleştiren Ruhun aslında Tanrısallığının ifşa oluşu. Bitmek bilmeyen geliş ve gidişlerin arasında ruhun evriminin tamamlanması. Bunu yaşamak için hazırlanan dünyasal enerji düzeylerinin ve insanlık bilincinin hazırlığının tamamlanması.
Ne mi olacak? Canlı,cansız bütün varlıklar daha bi derin yaşayacaklar hayatı. Güneş daha bir güzel doğacak, Ay daha bir parlak. Ormanlar daha bir yeşil, denizler daha bir bilge. İnsanlar Işık olup aydınlatacak bastıkları toprakları, kuşlar onlara şarkılar söyleyecek, çiçekler aşkla açacaklar, rüzgarlar etrafında pervane olacak, bir damla gözyaşına yağmurlar boşalacak bulutlardan. Öyle bir Dünya düşünün işte Tanrı’nın hayal ettiği gibi. Ben Ben’im, Ben O’yum, Ben Sen’im diyerek ve herşeyi mutlak güç olan saf ve koşulsuz sevgiye dönüştürerek kahkahalarla geçecek yaşamlar.
Çalsın davullar zurnalar, neşeyle coşsun herkes, aşkla kutlansın günümüz.
Ne mutlu bize, ne mutlu Can’lara, Can’a Can olanlara...
10.11.2011 Bodrum


3 Kasım 2011 Perşembe

Oruç yeniden

31 Ekim'de içimden gelen bir sesle başladım tekrar oruç tutmaya.
11.11.11 benim için önemli bir tarih. 11 gün boyunca ve o güne kadar kendimi tazelemek, yediklerimin taze ve saflığıyla kendimi hissetmek istiyorum. Biliyorum dönüşüm çoktan başladı.
Daha önce Hindistan'dayken de tutmuştum 9 gün.İlkbaharda toprak anaya bolluğuna ve bereketine saygı için.
9 gün boyunca sadece taze meyve ve bikaç taze sebze, kuruyemiş, peynir, süt, yoğurt.
Yediklerinin insanı nasıl etkilediğini o zaman tam anlamıyla hissetmiştim. ve o her yediğim şeyle bir oluşu.
Ve kendimle yüzleşmeler, aniden bilinçaltından çıkıp gelen duygular, gözyaşları,yeniden gün yüzüne çıkarken onlarla tekrar yüzleşip kabul etmelerim. hiç de kolay olmamıştı ya neyse.
Bugün 4. gün, az kaldı gündönümüne. çocuklar gibi şen, ne mutlu yaşıyorum diyorum bu dünyada bolluğuna bereketine güzelliğine şükürederek, seviyorum beni ve ben olan dünyayı :)

29 Ekim 2011 Cumartesi

BALIK ve ADAM

Goran Bregovic'in Arizona Dream en sevdiğim film müziklerinden biridir. Zaman değişse bile değişmeyenlerden.
Dün dinliyorum yine ama farklı dinliyorum.Dinlediğini yaşar gibi dinliyorum ya pek bi derinden seviyorum bu şarkıyı,

This is a film / Bu bir Film
Bu bir film, bir adam ve bir balık hakkında,
Bu bir film, adam ve balığın dramatik ilişkisi hakkında,
Adam yaşam ve ölüm arasında durur,
Adam düşünür,
At düşünür,
Koyun düşünür,
İnek düşünür,
Köpek düşünür,
Balık düşünmez.
Balık sessiz ve ifadesiz,
Balık düşünmez, çünkü balık herşeyi bilir.
Balık herşeyi bilir.

sözleri böyle yazınca da anlamı olmuyo, en iyisi dinlemek :))


28 Ekim 2011 Cuma

Annem

Annem, kraliçem, beni yaradan kutsal can,
Bugün dünya alem kutlasın benim sultanımın doğum günü bugün.
Sevmeyi, sevilmeyi, mutluluğu, sağlığı, bolluğu en çok hak eden güzeller güzeli canan.
Bütün varlıklar korusun kollasın seni annem, seni öyle çok seviyorum ki sevgim sonsuza oradan da yaradana varır.Tanrıya şükürler olsun, doğum günün dünyaya bereket olsun.
Aşkla kal annemmm...

26 Temmuz 2011 Salı

yıldız seyri

heyyy çığlıklar atıyorum hahaha ne güzel bir his bu, gecenin bir vakti milyarlarca yıldızla seyir yapmak, deniz öylece susmuş bizi dinliyor, günün yorgunluğunda büyük bir neşe kaplıyor içimi kuş olmuşum uçuyorum deniz kokusuyla aklım başımdan gidiyor. yıldızlarrr bu kadar kalabalık mıydınız her zaman? ayın yokluğunu fırsat bilip nasıl da parlıyorsunuz ama bakın ilerden şehrin ışıkları da parlıyor sizin gibi ışıl ışıl. ışıklar denize karışıyor bende denize...

30 Haziran 2011 Perşembe

Özgürlük Sınavı

29 Haziran 2011

Hayat hergün bir sınav ama bugün bi başka. Güne neşeyle başlıyorum çok mutluyum yıllar yıllar boyunca hayalini kurduğum şey gerçek oldu. Hayat her şeyi öylece sunuveriyor tam da istediğim gibi. Her şey mükemmel, mutluluğumu ve huzurumu bütün hücrelerimde yaşarken hayat ne kadar güzel diyorum şükürler olsun denizdeyim ve yaşıyorum. Ve anlıyorum hayat bundan başka bişey değil. bütün farkındalığımla güzel bir gün geçiveriyor ve sonra adına hayat mı tanrı mı artık ne denirse bütün o hayalini kurduğum şeyleri bir saniye içinde elimden alıveriyor. Çizgi filmlerdeki gibi sihirli bir değnekle bi anda puff diye yokoluveriyor. Ve sonra hayat o boşluk halinde dururken soruyor, hala mutlu musun hala huzurlu musun? Bi an duruyorum ve kocaman bir kahkaha kopuyor hahahaha evet yaa evet hala çok mutluyum, hayat hala çok güzel. hiçbir şeyim yok, hiçbir sahibiyetim yok ama bütün kalbimle mutluyum, bütün hücrelerimle varlığımı neşeyle hissedebiliyorum. Bu hissettiğim kimsenin veya bir şeyin yansıması değil, ta özümün her şeye yansıyan güzelliği, özüm, güzelliğim. Hahaha hayat hala çok güzelsin ve çok seviyorum seni.

Ruhumun özgürlüğe kavuştuğu gün bugün. Bütün bariyerlerden kurtulup farkındalığın dibine iniş en derinlere. bütün sahip olduklarımın ve etrafımdakilerin ötesine. bütün beklentilerimi azat ediyorum tanrım üzerinde yaşadığım dünyada karşıma çıkardığın hiçbir şey senin (benim) özün(m)ü görmek ve beni mutlu etmekten alıkoyamayacak. Ben ki mutluluk pınarı, ben ki bu dünyanın en güzel bereketiyim. Gittiğim yere mutluluk ve sevgi taşır, olduğum yeri onurlandırırım. Hiçbir şey beni bir şeyler yapmaya zorlayamaz, sadece oluş halimle bulunduğum alanı yüceltirim. Budur işte benim dünyaya geliş amacım...mutlulukla ve aşkla...

25 Haziran 2011 Cumartesi

"BEN"

"BEN BENIM,
BEN HAYATIM,
BEN CANLILIĞIM,
BEN YARADANIN ÖZÜ
BEN VAROLUŞUN DÜŞÜ
KENDİ DÜŞÜNÜN EFENDİLİĞİNDEN SORUMLU DÜŞÜM

BEN SONSUZ VE SINIRSIZ DÜŞÜM

KENDİ BENLİĞİMİN NÜFUSUNDA AYDINLANIR VE KORUNURUM..."

20 Haziran 2011 Pazartesi

"AŞK"

Tam 3 ay geçmiş buraya birşeyler karalamayalı. ne büyük bir üç ay, arkamı dönüp baktığımda 3 gün gibi gelmesine rağmen 30 yılın derinliğine bedel. zamanın anlamsızlığı. zihin hep mekanik düşünmeye çalışıyor, ee napsın hep öyle öğrenmiş düşüncelerini zamana ve olaylara bağlamayı.
3 ay olmuş diye düşünmeye hala devam ederek bakıyorum o kadar derinden gelmiş ki hayat, yaşadıklarımı yazılara dökmeye çalıştığımda o gerçek derinliğini anlatamayacağını bildiği için dökülememiş. harfler hep kendi sınırlarında birşeyler anlatıyor ama yok yetmiyor.

yine de deneyeceğim, yaşadığım o kelimelere ve zamana sığmayan, "aşk" denilen üç harflik o kelimenin ve insanın anladığının veya düşündüğünün ötesinde, gökyüzünü veya okyanusları kaplayacak derinliğini, güzelliğini,mutluluğunu.

bir insana,ki "insan" kelimesi aslında pek uymasa da onun üstüne, ona doğru çıkıp sonra onun içinden geçerek bütün evrene yayılan içime sığmayan sevgi.

aynı güneşin ve ayın aydınlattığı dünyada bir olmak seninle ne güzel, ne büyük bir lütuf öyle mükemmel bir varlığın gerçekliğinin toprak ananın üzerinden göklere yükselmesi, aldığı her nefeste güzelliğiyle ışıması.

Omm, Hari Om
kavuşacağız az kaldı :)

14 Haziran 2011 Salı

Krishna Das'dan Kashi Vishwanath Gange



Bu şarkıyla ilgili ne söylenebilir ki... Öylece bırakıp kendini dinlenesi bişey...

Namaameesha meeshaan nirwaana roopam
Wibhum vyaapakam braham wedaswaroopam

I bow to the Lord of the Northwest(Shiva)
Whose form is liberation itself.
The supreme Brahman, in the form of the Vedas,
Spread out over the whole Universe.

Nijam nirgunam nirwikalpam nireeham
Chidaakaasha maakaasha waasam bhajeham

You are without attributes and beyond time,
without any limitation; beyond desire.
You are the sky of bliss. I worship you.

Niraakaara monkaara moolam tureeyam
Giraa gyaana goteeta meesham gireesham

You are the formless One
beyond the Omkar which has it root in you.
You are beyond words, knowledge and the physical world,
Oh Lord of Mountains.

Karaalam mahaakaala kaalam kripaalam
Gunaagaara sansaara paaram natoham


You are the terrifying One who devours time;
which devours everything.
You are the most compassionate one.
All the qualities and attributes of experience,
originate in you,
But the world can never find your end.

Hara Hara Mahaadeva Shaambho(Bom Bom)
Kaashi Vishwaanaatha Gange

I call the names of The Great Lord Shiva
Who lives on the Banks of the Ganges at Kashi(Benares)

I sit on the banks of the river of life,
watching children being born, seeing how they grow,
how they take on the lives they have been given,
how they bend and wither with the weight of this world,
how those lives
disappear back into the Earth and Sky.
I breathe into them as they come
and they breathe into me as they leave.
I am the Great Lord in whom all find rest
In their true nature, my Self.
Shivoham- I am Shiva!

20 Mart 2011 Pazar

Ilk dokunuşlar

Saat 6.00pm akşam meditasyonu. Yine bi zorlukla yerşelip oturmaya çalışma çabalarından sonra sessizlik içinde otururken ki çok da rahat oturamamışım sürekli biryerlerim ağrıyor ve kafamda sürekli olup bitenler geçiyor geçiyor... Kızıyorum kendime saçmasapan şeyler düşündüğüm için.konsantre olmalıyım, aklımı sakinleştirmeliyim ama bi an duruyorum ve yoo kızmıcam niye kızıyorum ki barışacağım artık kafama gelenlerle diyorum. Sonra başlıyorum aklıma gelenleri incelemeye, bir konuk-spiker tadında sohbet etmeye.

S. Mesleğiniz? Ne iş yapıyorsunuz?

B. Hımm yat tasarımcısıyım. Suyun üstünde ama büyük olanlardan. Küçüklerle ilgilenmiyorum, bizim işimiz daha büyük önemli projeler.daha büyük bütçeli. ( ooo ne de büyük bir kelime yat tasarımcısı, o kadar kocaman ki kendimi balon gibi hissediyorum. motoryat,süper yat, mega yat… insanların anlayamacağı ve erişemeyeceği bir büyüklük olduğu için kendilerini eksik ve aciz hissetmelerini sağlıyor ve bana ise onun bir parçası olmanın verdiği önemi)

S. Neden bu işi seçtiniz?

B. Üç neden söyleyebilirim. Birincisi birşeyler üretiyorum ve yeni bir şey ortaya çıkarmak keyif veriyor.

S. Ürettiğinde ne hissediyorsun?

B. Yaptığım şeyi görünce gururlanıyorum, kendimi iyi hissediyorum içten içe egom okşanıyor yaratıcılığımın görüntüsü karşısında.kendimi önemli ve büyük hissetmemi sağlıyor.
İkincisi birşeyler üreterek dünyaya katkıda bulunuyorum.
S. Ürettiğin şeyin bir amacı var mı?

B. Hımm aslında dünyaya bir katkısı yok. Zenginlerin gösteriş ve keyif yapması sadece. O sayede de bizlere ekmek parası. Dünyaya ne güzel bir katkı, daha çok kirletmek, daha çok tüketmek için. ne güzeellll.
Ve üçüncüsü para kazanmak için.

S. Her şekilde zaten yaşamıyor musun? Para kazanmak için çabalamaya gerek var mı? Yoksa tanrı zaten onunla bir olduğunda onu senin önüne getirmeyecek mi? Almak istediğin zaten hep mevcut evrende. Sadece gözlerin kapalı. Ve kimse sana söylemedi mi?

B. ……… Bir olduğumda ve doğru ifadesiyle gözlerimi açıp aslında bir olduğumuzu fark ettiğimde evet.

Tek yaptığım tanrının dünya üzerindeki suretini hissetmeye çalışmak. Gerçek aradığımız bu ama bütün etrafımızdaki “ben” kelimeleri bu hissi unutmamızı sağladı, kendimize kocaman dağlar yarattık, kalın duvarlar ördük dünyanın güzelliğini görmemizi engelleyen. Benim teknem, benim arabam, benim evim, benim memleketim, benim eşim benim sevgilim benim ailem, benim hayatım. Ahahaha benim hayatım. Sen kimsin sennnn önce onun cevabını ver.
Gerçek mi o gözler o eller o bacaklar o vücudun gerçekten sadece sen olduğunu mu zannediyorsun? Bedenin doğuyor, büyüyor yaşlanıyor ve ölüyor. Peki bedenin öldüğünde sende yok olacağını mı zannediyorsun? Yoksa evine döneceğini mi? asla yaşlanmayan asla bozulmayan her zaman aynı kalan ölümsüz şeyin ruhunla bütün bilincinle ve bütün o sevgi ve huzurla.
Dışarda kendimize benim …. im yapmaya çalışarak buna erişemeyeceğini daha kaç kere dünyaya gelerek anlamayı düşünüyorsun ki? Her dünyaya gelişinde olabilecek bütün seneryoları yazdın ve oynadın halbuki, zenginliğin en alasını da fakirliğin en dibini de gördün. Hala neyin hayali bu yaşadığın? Ve daha kaç kere göreceksin aynı rüyaları??? Sadece rüya etrafımızda gördüğümüz. Hepsi bundan ibaret. Başka bir şey değil. Taki rüya olduğunu anlayana kadar.

Ve bugün sabah O’na dokundum, bütün gerçekliğiyle bütünüyle içimde hissettim O’nu. Sabah 7 meditasyonu,dedim ya oturmayı yeni yeni öğreniyorum onun için çok ağrılı acılı oluyor. Doğru pozisyonu bulursan senden iyisi yok otur oturabildiğin kadar. Şans bu ya doğru noktayı yakalamışım kendime hayret ediyorum hiçbir yerim ağrımıyor diye. Mutluyum meditasyonuma konsante olmuşum keyfini çıkarıyorum, sabahki 2 saatlik yogadan sonra kafam bomboş huzur dışında hiçbir şey yok. Oturuyorum oturuyorum nefesimi kontrol ediyorum. Aklımda bir mantra tekrar ederek zihnimi sakinleşiyorum. Sonra vücudumu başka bi şekilde hissetmeye başlıyorum. Taş gibi oluyorum kaskatıyım aaa taş oldum diyorum.gerçekten taş olduğumu hissediyorum. Bir insan vücut yerine bir taş vücuduna sahibim. Aaa şaşkınlık içindeyim enteresan bi his. Nasıl bir his olduğunu anlamaya çalışıyorum. O kadar da kötü değilmiş diyorum ama sadece birşey gelip seni hareket ettirene kadar o da şanslıysan aynı yerde duracaksın. Zor olsa gerek ama gene de keyifliymiş. Bu düşünceler içindeyken bi ses. “Sen taş değilsin ben senim, ben senim…”ooo yüce Tanrım nasıl bir his bu. O bütünün parçası olma hissi. Ve hepsine sevgi ve huzur duyma. O anlatılmaz herşeyin üstünde bir aşkla hissedebilmek bunu.

Bugünün sonunda bütün kalbimle ve ruhumla artık biliyorum ki hiçbir şekilde eski yaptığım işi yapmayacağım, asla geri dönmeyeceğim ve hiçbir şekilde o senaryoyu izlemeye devam etmeyeceğim. Çünkü o perde artık bütün gerçekliğini yitirdi ve makara tekrar izlemem için başa bir daha dönmeyecek. Ne mutlu bana. Şimdi ise vizyondaki filminin konusu, tanrının bitip tükenmeyen ölümsüz aşkını ve huzurunu bütün hücrelerimde hissetmeyi ve o şekilde yaşamayı öğrenmek.

Keyifli seyirler.
20.03.2011 Swami Rama Sadhaka Grama Ashram,Rishikesh (ve Happy Holy)

13 Mart 2011 Pazar

Yeni mekanım

Yeni taşındığım yer Omkarananda Ashram çok sevimli. Evin modifiye edilmiş hali. Girişte büyük bi oturma odası var, bi de resepsiyon diye masa koymuşlar. Kitaplık var salona açılan. İniyorum gene bir küçük salon, koltuk ve sehpasıyla.

Bir kapı var bahçeye açılıyor.bahçe ama ne bahçe, harika bir çardak,şirince masa ve sandalyeler,hertürlü çiçek, minicik bi manastır, olmazsa olmaz ganj nehri :)
Benim odam da bu katta küçük, şirin ve temiz.
Bu da tuvaletim, sanırım bilgisayardan sonra yüzyılın icadı olsa gerek.
Sonrasında da parmak arası çoraplar geliyor ama yok onların fotoğraflarını çekmeyeceğim hahaha

09.03.2011 Rishikesh

2 Mart 2011 Çarşamba

Tuz ve Buz

Gitmem gerekir dedim gitmeliyim, birşeyler çağırıyor. Gitmeliyim ve bulmalıyım. Öylece aniden herşeyi, sevdiğim herşeyi bırakarak ve hayat bu kadar zor olmamalı diyerek. Nasıl geliştiğini bile anlayamadan işte burdayım Hindistan’da. Ne acayip topraklar insan ne varlığına ne de yokluğuna inanabiliyor.
Ve ben…ne kadar da kocaman bir gururla gelmişim meğer. yüzlerce metre yukarıdan betona çakılmaktan farksız… baammmm… geldiğim anda tuzla buz oluverdim ve kaybettim kendimi. Ganjın kıyısında hıçkıra hıçkıra ağlarken kim inandırabilir artık beni bu dünyanın gerçekliğine? Yaşadığım hayat bütün sahteliğiyle öylece önümde dururken tek istediğim bu rüyadan uyunmak. Yalvarıyorum gördüğün şeyi göster bana... öylece saçma sapan bi şekilde hiçbir yerdeyim. Koca bir ilizyona uyanırken öylece kalakalmışım, daha fazla bu rüyayı görmek istemezken yapabileceğim hiçbir şey yok ağlıyorum çaresiz. Sonra bir ses duyuyorum; yanındayım, burda tam yanında… ve bütün içim büyük bir huzurla doluyo o an. Derin bi nefes alıyorum ve bi süre zamansız ve mekansız o huzuru yaşıyorum.
Adım adım öğreneceğim, acelem yok teker teker çıkacağım basamakları.
Ve işte ilk basamak O’nun söylediği: hiçbir şey düşünmeden öylece bu huzurla kalabilmek ilk ders. acelesiz telaşsız ve zamansız onunla öylece başarabildiğim süre kadar o huzurla kalabilmek.

01.03.2011 Rishikesh, Hindistan

1 Mart 2011 Salı

Oyun

Name of the Game : Life in the World
Level: 3
Location: India

Uçağın tekerlekleri asfalta değerken bunlar geçiyor aklımdan. Ellerim terli, karnımda bir ağrı.
Dışarı çıkarken afallamamı kontrol etmeye çalışarak...

Let's go and play...

01.03.2011 Sabaha karşı Delhi.

28 Şubat 2011 Pazartesi

Napıyorum?

Delhi’ye inmeye sadece birkaç saat kaldı. Kafam allak bullak, garip bakışlar arasında bir uçak dolusu Hintli ile 1.2 milyar Hintlinin yaşadığı şehre gidiyorum. Tek başıma. Napıyorum ki ben??? Bikaç ay önce gelse birisi bana aşık olduğum işten ayrılacağımı, sevdiğim huzurlu o güzel evimi terk edeceğimi ve Hindistan’a gideceğimi söylese kahkahalarla güler ve böyle bir şeyin asla mümkün olmayacağını söylerdim heralde. Napıyorum ben???
Büyük bi belirsizlik içinde ruhumun bu şehrin bilgeliğinde yıkanacağını düşünerek öylece gidiyorum işte.
28.02.2011 Bahreyn

25 Şubat 2011 Cuma

Yeni kayıt

Yeni Kayıt diyo buton bakıyorum bi süre. ne demek istiyo acaba kendince bu yeni kayıtla düşünüyorum ve gülümsüyorum, hayatın yeni kaydı bu, bir şehrin daha sayfalarını çeviriyorum romanımda ve sessizce öylece duruyorum. bir yabancı gibi bakıyorum sayfalara. sonraki sayfayı yazmamış daha yazar heyecanlanıyorum. ama kulağıma fısıldadı biliyorum öğrendiğim her şeyi unutarak başlayacağım öbür sayfayı okumaya. onun için her şey kendi kuralında işleyecek, satır araları daha geniş olacak mesela, bütün gerçekliğiyle öylece dururken daha yavaş geçecek cümleler birbirine öylece saf ve sakin...

Bodrum,250211

14 Şubat 2011 Pazartesi

Om

Evrendeki ilk sesin bu olduğu düşünülür..ve tüm seslerin de bu sesten türediği...

Vizörün kaleminin ilk sesi gibi...

Om :)